Herbetiz bultan ya kodek!

Cuma, Ekim 21

Dimitrokapulo ve Eski Kaşar

Dün Hasancan'la buluştuk. Hasancan'la ilk tanıştığımızda elimi uzatıp adımı söylemiştim o da "Taşak mı geçiyorsun?" der gibi yüzüme bakmıştı. O zamandan beri Hasancan'ı çok severim.
Hasancan bir şişe Dimitrokapulo, 100 gr eski kaşar almış sağolsun. Oturduk kilise sokağına, İsis'in tam karşısında şarabımızı içtik, eski kaşarımız artınca gittim bir şişe de ben Dimitrokapulo aldım, kilise sokağına, Hasancan'ın yanına, İsis'in karşısına geri oturdum.
İsis benim için dış duvarı kadardır. İçine bir kere girmiştim, yanımdakiler yiyorlar diye mecburen ben de sade makarna söylemiştim.
İsis'in eski tabelası neon ışıktan yapılmış bir piramitti. Perspektifi bayağı başarısızdı. Bir üçgen çizip yanlışlıkla bir çizgi daha çekmişler gibi gözüküyordu. Bir gün Burak'la kilise sokağında İsis'in tam karşısında içiyorduk, Burak neon tabelaya bakıp "Aaa!" dedi. "Bu aslında piramitmiş."
Kilise sokağında, İsis'in karşısında en az 700 kere içmişizdir. Ayık, çakırkeyf ve sarhoş hallerde o tabelaya bakmışızdır. O tabelaya gerçekten çok fazla baktık... Acaba başka insanlar daha mı çabuk farketmişlerdir onun piramit olduğunu? Hayır adı da İsis bir de...
Biz Hasancan'la oturuyorduk. İsis tabelasını değiştirdi bu arada. İnce uzun harflerle İSİS yazıyor artık. İSİS'e bakıp şarapları içtik Hasancan'la. Sonra oturuşumuzun yönünü değiştirdik. İSİS'e bakmaktansa yoldan geçen kızları kesmeye başladık. Sokakta loş bir ışık vardı, kafamız loşlaşmıştı, bir an için çok cool bir yerde, cool bir anın içinde olduğumuzu hissettim.
Tarih kadar cool hissettim. Bence tarih çok cooldur. Bugün Orhan Pamuk bütün parasını kumarda yese insan içine çıkamaz. İnsanlar kitaplarını almamaya başlar. Solcular lümpenlikle, kitapkurtları gerizekalılıkla suçlar. Aynı kitapkurtları barda yanlarındaki kıza Dostoyevski'nin bütün parasını kumarda yediğini anlatırken gözleri parlıyor. Bukowski gibi bir tanıdıkları olsa hiçbiri yüzüne bakmaz, telefonlarına çıkmazdı. Bukowski'nin leş anılarını okurken gözleri faltaşı gibi açılıyor oysa...
İşte bir an sanki bugünde değilde tarihte yaşıyormuşuz kadar cool hissettim. Kadıköy'deyiz, sokakta kız kesip şarap içiyoruz. Tarihimizi yazıyoruz. Ben tuttum o tarihi daha yazmadan karşıma alıp izledim.
Sonra tarihi, İsis'in karşısında bırakıp partiye gittik. Parti yaptık, sarhoş olduk, sarhoş gezdik, sarhoş sarhoş sarhoş...
Sarhoş kelimesini sarhoşluğa dışarıdan bakan biri bulmuş olmalı. Çok yavşak bir fonetiği var. Öpüjemm gibi bir fonetik. Mesela Berker'e desem ki "Sarhoşluğa yeni bir isim bulalım." "Hayat" derdi muhtemelen. Hayat demezse bayağı düşünmek zorunda kalırdı. İçeriden bulacaksak çok güzel bir kelime bulmak gerekir sarhoş yerine.
Ben içkiyi severim ama o kadar çok içmem. Bir ara çok düşünmüştüm "Neden içki içiyoruz?" diye. Zamanı doldurduğumuzu sanıyordum ama galiba tarihi dolduruyormuşuz. Özel amılarımı yan yana dizsem hiçbiri ayık değildir muhtemelen.
İçkinin ya da birtakım uyuşturucu maddelerin eşlik etmediği sanat eseri düşünüyorum. Sanatçıların özel hayatlarını çok bilmediğim için bulamıyorum ama güzel bir inceleme konusu olurdu bu. "İçkiden Hazzetmeyen Yazarlar Antolojisi"

Hiç yorum yok: