Herbetiz bultan ya kodek!

Cumartesi, Ocak 2

De Profundis


De Profundis, Türkçe'si Günlük oluyor. Blogumun hayalet okuyucusu bilmeliler ki eşsiz dehamı işleyen kişidir Oscar Wilde... Wilde olmasa belki beni okuyor olamazdın hayaletçim. Ben kendilerini okumaya Dorian Gray'in portresiyle başladım. Herkes gibi ben de Lord Henry'nin aforizmalarına hayran kalmış ve Oscar Wilde'ın beynini mıncıklayarak incelemek istemiştim. Tabii yine ben de kitabı okuyan herkes gibi Oscar Wilde'ın hayata dair tüm fikirlerini Lord Henry denen o baskın karakter aracılığıyla paylaştığını düşünmüştüm.
Dorian Gray'in Portresi'ni okuyuşumun üzerinden yaklaşık iki yıl geçmişti. Bu süre içinde bu kitabı -yanlış hatırlamıyorsam- dört kişiyle paylaştım, değişik bir baskısını gördükçe satın aldım, bir kişiye de doğum gününde hediye ettim ve tüm aforizmaları bir deftere kaydettim...
Sonra O.W.'ın öykü kitaplarına geçtim, oradan Salome'ye, sonra bir iki tiyatro oyununu daha okudum ve Sosyalizm ve İnsan Ruhu denen kitaba tosladım.
Bu küçük kitabın kapağını gördüğümde ilk tepkim kafamı çevirip görmezlikten gelmek oldu. Güzellikten ve estetikten başka bir şeye kafa yormayan adamın sosyalizmden bahsetmesi bana elbete saçma geldi. "Bu ne lan!" diyip hatta kitabın gerçek olduğuna inanmayıp görmezlikten geldim.
Sonra ne oldu? Peter Ackroyd'un "Oscar Wide'ın Son Vasiyeti" adını verdiği kitapla karşılaştık. Gayet iyi hatırlıyorum o günü. O zamanlar en hızlı anılarımızı İstiklal Caddesi'ne çaktığımız zamanlar. Aslıhan pasajındaki bir kitapçıdan iki tane kitap aldım. Biri "Oscar Wilde'ın Son Vasiyeti" diğeri de anarşizm üzerine bir kitap. İki kitabı çantama koydum ve yalnız başıma bir bara uğrayıp birsürü bira içtim, sarhoş oldum. İki kişinin paylaştığı masaya oturmuştum. Biri İsa olduğunu iddia etmişti, (taksimde bir barda tanıştığınız kişinin İsa olduğunu iddia etmesi %50 ihtimalle gerçekleşmektedir) diğeri de beni öpmüştü. Sonra öpüştüğüm kız barmenin sevgilisi çıkmıştı ve bardan atılmıştım. İşteo gün öyle bir gündü, ertesi gün de "Oscar Wilde'ın Son Vasiyeti" denen kitabı okumaya başladım ve ortalarında bir yerde "Sosyalizm ve İnsan Ruhu"yla tekrar karşılaştım. Kitabın yazarı Peter Ackroyd, O.W.'ın ağzından yazdığı günlükte bu kitaptan bahsediyordu ancak Tomris Uyar, kitabı "Sosyalizm Baskısı Altındaki İnsan Ruhu" diye çevirmişti. Orjinal adının "The Soul of Man Under Socialism" olduğunu ve Tomris Uyar'ın o yıllarda girip internetten kitabın niteliğini kontrol edemeyeceğini düşünürsek (kocaman bir hata olsa da) kabul edilebilir bir hata. Kitapla ikinci karşılaşmamda hemencecik aldım. Zaten küçücük olan kitap bir günde bitti ve O.W. bir kez daha sarstı beni. Herhangi bir ütopyanın bu kadar basit ve güzel bir şekilde anlatılabileceğini düşünmemiştim. Hiç terim kullanmadan, tarihten akıllıca alıntılar yaparak, detayları pek düşünülmeden yazılmış bir ütopyaydı O.W.'ın ütopyası. Bu kitabı onlarca arkadaşıma okutmayı planlıyordum. Bir arkadaşıma verdim, çok güzel geri dönüşlerle geri aldım, ikincisine verdim asla geri gelmedi. Sonra yeni bir tane buldum ve çaldım. Bu çalıntı olan verdiğim ilk insandan dönmedi. Daha sonra bir tane daha aldım ve kimseye vermedim. Kitabın verdiğim arkadaşlardan dönmemesi sinirimi bozsa da kitaba yapılmış bir güzelleme olarak algılanabilir herhalde.

Biliyor musun sevgili okur aslında bu yazı yalnızca De Profundis hakkında olacaktı ama O.W.'dan bahsetmeye başlamışken durduramadım kendimi öylece devam ediverdi işte...
De Profundis, Oscar Wilde'ın uzatmalı sevgilisi Lord Alfred Douglas'a yazdığı mektuptan oluşuyor. Yüz küsür sayfalık kitap tek mektuptan oluşuyor. Tüm sinirini, kızgınlığını sebepleri ve mesnetleriyle birlikte sevgilisiyle paylaştığı bir mektup. Şaşırıyor insan "Bunca zeka, para, ün, şöhret, şan sahibi bir adam nasıl düşüyor bu duruma?" diye. Ben başarılı insanları insan gibi göremem asla. Sanki o insanlar asla pişmanlık duymuyorlar, üretim sancısı çekmiyorlar, çatır çatır yazıyor, besteliyorlar... Bu yüzden atıyorum bir Tom Waits ya da Jim Jarmusch söyleşisi okuduğumda onların da karın ağrısı yaşadıklarını okuyup çok mutlu olurum. İşte De Profundis'tede de o duygusal adamı gördüğümde farkettim aslında O.W.'ın Lord Henry denen manyak değil, Basil Hallward denen duygusal, işine aşkını katık yapan biraz da aciz adamdır.

De Profundis'i okumamın üzerinden altı ayı aşkın vakit geçmişti. De Profundis'i de tek bir arkadaşıma vermiştim. Kitap hala onda duruyorken sokakta bir iç-mihrak üretimi sticker gördüm. Okuldaki akbil makinesine yapıştırmışlar. Kişinin üç kişiliği olduğundan bahsediyordu. Olduğu, olmak istediği ve dışardan gözüktüğü kişiler.
İşte bu stickerı gördüğümde çok şey netleşti kafamda. Oscar Wilde, Dorian Gray'in Portesi'nde bu üçgendeki üç kişiliğini koyuyordu ortaya.

Olduğu (Basil Hallward): Duygusal, aciz, aşkını sanatına döken ve Dorian'ın sırlarını farkettiği için Dorian tarafından öldürülen adam.

Olmak istediği (Dorian Gray): Saflık timsali iken şeytanın sol bacağına dönüşen, tüm bunlar olurken Basil'in hiç farkında olmadan yardımcı olduğu ve pisliğin içine battığı halde hala melek gibi gözükmeyi başaran baş karakter.
l
Dışarıdan gözüktüğü (Lord Henry): Sivri zekalı, sivri dilli, hazır cevap, hiçbir şeyi umursamayan ve geçmişinde çok fazla kazık yemiş olması olası olan evlenilecek değil eğlenilecek bir ortam adamı.

Hiç yorum yok: