Herbetiz bultan ya kodek!

Salı, Eylül 6

Şiraz'da Son Konaklık

Şiraz otobüs garındayız. Yine otobüs uykusu kimseye yetmemiş. Herkes garda uyuyor, yine ben uyanigim. Merakli bir tip yine yanima oturuyor. (Her sehirde senaryo ayni sekilde basliyor, sonra baska baska yerlere evriliyor.) Bu arkadasa Persepolis'e nasil gidecegimizi soruyorum, bizim icin dolmusla falan konusuyor. Sonra adettendir diye birbirimize maillerimizi veriyoruz. (Defterimde 50'den fazla mail birikti. Hangisi kimin hatirlamakta gucluk cekiyorum.) Maillerimizi verdikten sonra "Birbirimize komik videolar yollariz ne guzel?" dedi iyi dedim gitti. Gençleri uyandırdım, atladik Persepolis'e. Tabii oradaki taksiciler bekledigimizden 3 kat fazla fiyat istediler. Biz kacin kurasi olmusuz yer miyiz? Kavga dovus planladigimiz paraya goturecek bir taksici bulduk. Persepolis'in kiyisina vardik. Baktik bizim planladigimiz gibi cadir kurmus bir grup insan var. Kendi aramizda bagira bagira konusuyorduk ki birinin camindan bir kafa cikti. "Türkiye'den misiniz?" diye sordu. O soran adam Dayı. Dayı'nın adını bilmiyorum. Üç gün boyunca hepimiz ona dayı dedik. Dayı, iki yeğeniyle birlikte Persepolis'in kıyısında kamp yapıyor. Bu dayi, senelerce Turkiye'de yasamis. Asansor isinden parayi kirmis. Hic evlenmemis, tek varligi iki yegeni ve evden cok dogada kaliyor. Ayrica on numara fal bakiyor ve büyüden anliyor.
Dayi, yegenleri Rahman ve Cebrail 3 gun beraber yasadik. Dayi bizi yedirdi, icirdi, gezdirdi, yadigari (hatıralık eşya) bile aldi. İran icin gayet siradan bir gun gecirdik. Dayı Türkiye hasretini bizimle giderdi. Bence bir ara bizimle birlikte Hindistan'a gelmeyi de dusundu. Şakayla karışık çıtlattı. "Gelin bu arabayla hep beraber gidelim." falan dedi.
Son gün dayi bizi şehir merkezine atti. 2'sinde uçağımız var. Biz 1'i gecesi gitmeye karar verdik. Hem geceyi havaalaninda gecirmek gibi bir cinlik iceriyor hem de sabah uçağı kacırmak gibi bir ihtimali ortadan kaldırıyor.
Gece havaalanina gitmeden once son bir pazar geziyoruz. İran'da her sehirde bir kapalıçarşı mevcut. Böyle avlulu mavlulu, labirent gibi, binlerce dükkanı olan. Biz Şiraz'dakindeyiz. Bir lokanta gorduk. Icinden bir ekip cikiyor. Su onlarin Türkçe konultuğunu iddia etti. Onemsemedik. 10 dakka sonra baktim Su onlarla guzel guzel muhabbet ediyor. Ben de ilisiyorum meger Sari Otobus ekibiymis. "Aman" diyorum "Ben rotamin cogunu Özcan Yurdalan'ın kitabından çizdim." Bizi tutuyorlar, konaksiniz diyorlar. Once onlarla yemege gidilecek, sonra onlarla birlikte gezilecek sonra ayrilinilacak. Aniden 15'er tane anne babamiz olmus gibi. Suna dikkat et, buna dikkat et. Arabada ne bulurlarsa hediye etmeye calisiyorlar falan. Biz onlari gordugumuz icin sevindigimizi saniyorduk, onlar bizi gordukleri icin 3 kat fazla seviniyorlar. Haritayi aliyorlar, rotayla ilgili sorulari cevapliyorlar. Ozcan Y. Su'ya ve bana keten birer şal veriyor. Hindistan'da ne kadar hayat kurtardigini gordukce sasiriyoruz. 2 keten salcik her gun hayatimizi tekrar kurtariyor.
Sonra bizi taksiye bindiriyorlar, uzuuun uzun vedalaşıyoruz, arkamızdan su döküyorlar ve gidiyorlar.
Onlar gittikten sonra, parayı alan taksici (biz kabul etmeyiz diye parayi direk taksicinin cebine sokmuşlardı) 3000 tumen daha isterim diyor. Taksiciyle 30 dakika kadar kavga ediyoruz. Ya yok 3 dolarda degiliz. Artik bu numaralari yeterince yedik. Oturuyoruz adamla uzun uzun kavga ediyoruz. Sonra hep birlikte polise gidiyoruz. Ya sana verilen parayi ver ya da bizi gotur diyoruz. Poliste kavga hir gur 1.5 saati buluyor. Penc hazar tuman (beş bin tümen), furuşgah (havaalanı), du hazar tuman (iki bin tümen) havalarda uçuşuyor. Nasıl kavga ediyoruz. Farsça'yı epey sökmüşüz farkında olmadan. Mesela taksici meseleyi polise yalan anlatıyor, farkedip müdahale ediyoruz. Polisle taksici kanka kanka bize bakıp gülüyorlar. "Dilimizi de öğrenmiş şerefsizler." diye En sonunda adam bizi havaalanina atiyor. Sarı Otobüsten 11.30 gibi inmistik. Saat olmuş 2.30. Bayagi 2 saat boyunca mucadele etmisiz. Sonra Cengiz çantasından meyve cikartiyor. Dayi bize meyve vermis, Cengiz de cantasina koymus. Oturuyoruz, havaalanının bahçesinde 2 saat meyve yiyoruz. Sabah Su'yla kalkip kalanlari da yiyoruz. Uçağımızı bekliyoruz...

Hiç yorum yok: