Herbetiz bultan ya kodek!

Cuma, Kasım 25

Futboldan zerre anlamazken (Tonguç'un deyişiyle saha görsem girip piknik yapacak bir insanken.) futbol edebiyatına duyduğum aşkı sizlere anlatamam. Galeano'nun "Gölgede ve Güneşte Futbol"u gibi futbolda gerçekleşmiş güzelliklerin kaydını tutan bir kitap yazmak ne kadar isterdim. Kayıt tutmaya özellikle bayılırım.
Ya da Darvasi'nin "Santraforun Rüyası" kitabı ya da Nick Hornby'nin "Futbol Ateşi" kitabı gibi bu işlerin içinde pişe pişe bir kurgu patlatmak, çalımlarımı sahne sahne anlatmak... Off...
Barış Tut'un "Futbol Nedir Ki?"si beni hem çok üzer. Futbola o derece aşık bir adamı bu hayattan nasıl soğuttuklarını gün gün görmek cidden üzücüdür.
Futbol maçı izlemek cidden keyifli, oynamak ayrıca güzel (Kazma tabir edilen türdenim.) ama bir bağlılık sorunu yaşadığım ortada. Edebiyatına duyduğum aşk da kenarda öylece duruyor.

Solcu futbolcu söyleşisi okumak da ayrıca keyifli. Express'in Meşin Yuvarlak köşesi sağolsun. (Top Tutmaz Adam Tutar) Az birikim edinmedim konuda. Şenol Güneş'i, Thuram'ı, Cantona'yı, Ivan Ergic'i, Mustafa Denizli'yi, George Best'i, Metin Kurt'u daha kimleri orada okuyup sevmişimdir.

Sezonun son maçında, rakip ceza sahasının içinde düşürüldüm. Bu düşüş öyle de böyle de değerlendirilebilecek bir pozisyondu, bu kez hakem takdirini penaltıdan yana kullandı. Penaltıyı kendim atacaktım. Topu kireçle boyalı yuvarlağa titizlikle yerleştirmiştim ki, kaleci laf aramızda canayakın biriydi, üzerime gelip kulağıma şunları fısıldadı:
sen, yaşlı forvet, beni iyi dinle,
sakın gol atayım deme,
senin için artık o kadar önemli değil,
zaten öndesiniz, maçı zaten kazandınız,
ama benim hayatım bu penaltıya bağlı.
Sakın gol atayım deme ulan, dedi ve görev yerine döndü.
Şimdiye kadar hiç görmediğim bir bakışla baktı bana. Galiba gözlerindeki yaşlar bile parlıyordu.

László Darvasi – Santraforun Rüyası

Hiç yorum yok: