İki resimden tepedekini Jaipur şehrinde çektim. Alttaki ise Diego de Velázquez tarafından 1629 yılında İtalya'da çizilmiş. Bu fotoğrafın benim için pek bir önemi yoktu. Sırf bana samosa ikram eden arkadaşların gönlü olsun diye çekmiştim. Seyahat fotoğraflarımı facebooka koyduktan sonra Boğaç, benim fotoğrafla Valezquez'in resmi arasındaki benzerliğe dikkat çekti.
Velázquez'in resmi, Apollo'nun Vulcan'ı ziyaret ettiği anı gösteriyor. Apollo, doğruluğun tanrısı, Vulcan'da adından anlaşılacağı gibi volkanların...Apollo, bu anda Vulcan'a karısı Venüs'un Mars'la ilişkisi olduğunu söylüyor. Yüzü bize dönük, kaslı arkadaş Vulcan oluyor. Diğer dördü de yamakları. Vulkan'ın yüzündeki şaşkınlık ifadesi yeterince aşikar. Venüs'ten bunu beklemediğini kolayca anlayabiliyoruz. Dört yamaktan üç tanesi de olayla ilgilenseler de işlerini yapmaya devam edecek kadar görev bilincine sahipler. Ya o kahverengi saçlı tipe ne oluyor? Sen neden ağzını kocaman açıp "Patron ya ben seni çok önemsiyorum biliyor musun? Valla babam aldatılsa bu kadar şok olurdum." der gibi bakıyorsun? Baksana en arkadakine. Senin gibi velvele yaratmadan kendi halinde vaziyete üzülmüş. Muhtemelen Vulcan, tutsa Mars'ı dövmeye gitse yolda en çok sen heyheylenir, Mars'ın karşısına çıkınca da ilk sen kaçarsın. Arkadaki arkadaş, görev adamı gibi patronunu takip eder, dayak atılacaksa kendini önlere atmaz, dayak yenecekse de temiz temiz dayağını yer döner. Yalnız bir kavga çıkacaksa ben bu resimde yalnız yere eğilmiş olan sakallıya güvenirim ben. Biraz yaşlı gözüküyor ama eski kurt o belli... O adamın sözüyle kavgaya girilir, kavgadan dönülür. O kadar güven veriyor adamın duruşu.
Gelelim benim fotoğrafıma: Tıpkı Velázquez'in çiziminde olduğu gibi benim fotoğrafımda da bir odak noktası ve altı kişi var. Resimde odak noktası örsken benim fotoğrafımda samosa kazanı. Resmin aksine bu fotoğrafta kimse şaşkın değil. Herkes hayatından gayet memnun. Mars'ın ağzını burnunu kırdıktan sonraki an olduğunu düşünebiliriz. Benim fotoğrafımda da tıpkı resimdeki gibi arkada kendini unutturmuş hüzünlü bir karakter var. Hemen solundaki bıyıklı gülümseyen adam samosaların hamurunu yoğururken anadan üryan çıplaktı. Üzerindeki tek şey atletti. Beni görünce üzerine bir havlu sardı öyle kalktı ayağa. Bence bıyıklı da resimdeki aşırı şaşıran adam oluyor. Muhtemelen kavgada götüm götüm dövüşmüş. Yumruk sallayacağına acil durumda nereden kaçabileceğine kafa yormuş, kavga galibiyetle sonuçlandıktan sonra da en fazla o sırıtıyor." En soldaki mavi t-shirtlü, uzun boylu arkadaş da benim nazarımda resimdeki sakallı adam oluyor. Hâlen ciddiyetinden hiçbir şey kaybetmemiş. "Şımarmanın lüzumu yok." adamı. En sağdaki beyazlı arkadaş, bize sırtı dönük olan kimse. O da bir görev adamı ama ne arkadaki hüznlü kadar itaatkar, ne yavşak kadar şovmen, ne de sakallı kadar sözü dinlenir biri olabilmiş. Ne uzar ne kısalır böylesi. Hayatı boyunca çekiç sallar, samosa yoğurur, evlenir çoluk çocuk sahibi olur ama dünyaya bir şey katamaz. İşte başarısızlığına sinirlenir, eve döner karısını çocuğunu döver. Apollo'ya gelecek olursak, rengârenk kostümüyle ve yüzündeki çocuksu gülümsemeyle kendini açıkça belli ediyor. Belli ki kavgaya karışmamış ama gönülden desteklemiş. Belki uzaktan biraz tanrısal şeyler yollamış, bizimkileri heallamış falan. Şimdi de iyilerin kazanmasına çocukça seviniyor.
Ve Vulcan... Adam kendini her yerde belli ediyor arkadaş. Patron benim diyor. Kavgasını yapmış, keyifle zanaatına geri dönmüş. Yavşak yine yanında. Hüzünlü de yine arkada kendini unutturmuş. Vulcan, işe dönmek gerektiğini hatırlatıyor. Arkada bekleyen hamurlar var, karnı acıkan koca bir Hindistan var. Kavgamızı yaptık, şimdi işe...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder