Bildiğim bir takım kelimeler var. Bildiğim derken sadece kelimenin varlığını biliyorum, anlamı için sözlükte ne yazdığını da biliyorum ama sözlükte okuduğum o anlam bana kesinlikle bir şey ifade etmiyor. Bu anlamları çözersem daha güzel bir hayatım olacağını sanmasam da insan öğrenmek istiyor işte. İşim olduğu için katılamadığım bir parti gibi o kelimeler. Ben katılamadığım için herkes çılgınca eğleniyor. Partidekiler gayet sıkılıyor olsa da o parti çok eğlenceliymiş gibi geliyor dışarıdan. İşte bu kelimelerin anlamını bilen insanlar o partideki insanlar gibi benim için. Sanki bu kelimelerin anlamını bilen insanlar bir şeyleri daha kolay anlıyorlar. Öyle değil tabii de merak işte...
Uzam: Einstein demiş ki evren aslında üç değil dört boyutludur. Dördüncü boyut da zamandır. Sonra işin içine zamanın bükülmesi, evrenin bükülmesi falan girmiş iş iyice karışmış. Evrenin bükülmesini anlamak üzereyim. Karadeliklerin çekim gücü evreni bükebiliyor. Aslında doğru kelime bükmek değil de germek olabilir. Çünkü evren sonra eski haline dönüyor. Dört ucundan tutup gerdiğimiz çarşafın üzerine ağır bir bilye atmışız gibi.
Lakin zaman nasıl bükülüyor? Hatta zaman dediğimiz şey var mı ki bükülüyor. Uzamı anlamak için zamanın varlığını kabul etmek gerekiyor sanırım.
Uzam, uzayla zamanın birleşmesinden geliyor. Peki uzay dediğimiz şeyle zaman dediğimiz şey nasıl birleşiyor? Düşündükçe bazen anlayacak gibi oluyorum ama sonra dikkatim dağılıyor, anlayacağım şey kaçıyor. Bir tartışmada, muhabbette bu kelimeyi kullanınca epey cool oluyor. Güneş gözlüğü gibi bir şey uzam kelimesi.
Tork: Fizik 101'in birinci vizesine kadar lisede öğrendiklerimizi tekrarlıyoruz. Zaman, hız, serbest düşüş, ivme vs. İvmenin türevini al hız formulününe ulaş, hızın formulünü al yolun formulüne ulaş... Grafik çiz, altındaki alanı yolu versin falan. Birinci vizeden sonra yaşaşnan hayalkırıklığıyla birlikte konular da zorlaşınca insanlar bir afallıyor. Zaten okulu uzatan herkesin yolu buradan geçer. Öğrendiğini sandığın konulardan sınav olup sıçarsın, üstüne anladığını sanmadığın konular anlatılmaya başlanır. Fena yani...
Biz deneyimli öğrenciler okulun kalabalıklığından şikayet ettiğimiz anda "Neyse ya." deriz "Şu Fizik 101 vizesi gelsin rahatlar biraz."
O vizenin ardından büyük bir kesim okula gelmeyi seyrekleştirir. Muhtemelen okul senatosu da buna güvenip her sene kontenjanı arttırıyor. Ben de baksam Fizik 101'in ardından yarısı okula gelmeyi bırakıyor. "İyi yaa bir ay sabretsinler sonra rahatlar. Biz de fazladan harç parası cepleriz." Yoksa bunca öğrenci okula hergün gelse. Öyle bir altyapı hoop nanay.
Ben bu Fizik 101 dersini üç kez aldım. Hem de her seferinde birinci vizeden sonra epey yüksek devamlılık gösterdim. Üçüncüde geçebildim ama şu tork meselesi hâlâ muallak.
Birinci vizeden sonra düz çizgi üzerinde giden fizik dönmelere el atıyor. V harfi yerine w kullanmaya başlıyoruz. V velocity demek, w neydi unuttum. İşte lineer hızlanmadaki ivmenin yerine de dönerken tork diyoruz ama tork aynı zamanda bir güç. Mesela bu dersi ilk alışımdaki hoca sürekli "Gezegenler dışarıdan bir tork uygulanana kadar (örneğin bir göktaşı çarpması) dönmeye devam eder." derdi. Dışardan tork nasıl uygulanıyor? Dönen gezegen bir kere... Dönmeyen de göktaşı. Ama torku göktaşı uygulamış oluyor. Ya da matkapın torku artınca duvarı delebiliyor. Matkabın torku düşükse hızın bir önemi yok. O duvar delinemiyor düşük torkla. Hızın burada hiçbir olayı yok. Peki torku artınca ne artmış oluyor? Ya da neyi arttırınca torku artmış oluyor? Muamma.
Töz: Bu kelime felsefi ortamlarda kelime-i şahadet gibi bir şey. Onsuz felsefe konuşulmaz. Töz demezsen adam yerine koymazlar seni. Bence uzam kadar cool bir kelime değil ama yine de arada kullanmak lazım. Zaten h uzam kadar cool bir kelime bulmuş değilim. U harfinin önemli bir etkisi var galiba.
Töz'ün anlamına gelirsek: Mesela ben yerde oturmaktan sıkılmışım. Otururken ayaklarımı sarkıtmak istiyorum. Taşa oturabilirim ama taş da çekiyor. Ben de bir sandalye yapmaya karar veriyorum. "Bacağı dört tane olsun, sırt yaslamalık yeri de olsun, tahtadan olsun." diye kafamda kurduğum şey sandalyenin tözü oluyor. Ya da ağaçta yetişen elma, daha yetişmeye başlamadan evvel onun tözü vardır. O tözün olduğu şey olmaya doğru yol alır elma. Ruh gibi ama daha evrensel. Elmanın olması gereken ve asla olamayacağı hali.
Peki buna neden töz denmiş? Öz kelimesinin nesi eksik de bu anlamı karşılayamıyor? O kısım biraz kafamı karıştırdı. Sonra meselenin üstüne Sartre geliyor. Varoluşçuluğu atıyor ortaya, "İnsanın tözü doğmadan önce oluşmamıştır, insan yaşarken kendi tözünü kendi kurar." diyor. Hem klasik felsefeyi hem de beni darmadağın ediyor. E tözü töz yapan şey benden önce varolması değil miydi? Tam kelimeyi anladım sanırken gidiveriyor.
Google'a tork yazınca çıkan imaj. Tork arkadaki canavar oluyor. Ben herhangi bir çizgi romanda kendisiyle tanışmadım. Başarılı bir karaktere de benzemiyor.
Google'a töz yazınca çıkan resimlerden birisi. Memesini açmış kız da vardı ama bunu daha çok sevdim. Gizem önemli.
Uzam yazınca bu resim çıktı. Yerlem kelimesine girmek istemiyorum.
Temsili deneyimli öğrenci fotoğrafı.
Karadeliğin uzayı bükme anı. Gerçek değil ama böyle olduğu tahmin ediliyor.